GIRIS
Iskelet sisteminin yaslanmasi organizmanin genel yaslanma sürecinin bir parçasi olarak bilinir (1). Osteoporoz progresif seyirli, postmenopozal kadinlarda prevalansi yüksek olan bir hastaliktir. Ortalama insan ömrünün uzamasi yasli nüfusu arttirmis ve postmenopozal osteoporotik kadinlarda senil osteoporozun eklenmesi ile kirik riski yükselmistir (2,3). Bu durumun yasli kadin populasyonunda saglik bakim maliyetlerini ve özürlülügü belirgin bir sekilde arttirdigi bilinmektedir (4,5).Osteoporoza bagli kirik riskinin degerlendirilmesi karmasik bir konudur (6). Son on yildir kemik dansitometresinin yaygin kullanimi ve farmakolojik ajanlardaki gelismelerin kirik olusum riskini azalttigi bildirilmektedir (7).Kemik yikimini azaltan ilaçlar, kemik yikimi ile yapimi arasindaki dengesizligi azaltarak etkilerini göstermektedir (8). Antirezorptif ilaçlar adi altinda günümüzde postmenopozal osteoporotik kadinlara kalsitoninler, bifosfonatlar, seçici östrojen reseptör modaliteleri (SERM), hormon replasman tedavileri (HRT) gibi antirezorptif tedaviler uygulanmaktadir. Tüm Dünya genelinde çok merkezli çalismalarla antirezorptif ilaçlarin kemik turnoveri üzerine etkileri kanitlanmistir (9,10,10,11). Anabilim dalimiz osteoporoz merkezinin antirezorptif ilaçlarla gerçeklestirmis oldugu çesitli çalismalarin verileri ile de bu tür ilaçlarin kemik mineral yogunlugu (KMY) üzerine olan yararli etkileri gösterilmistir (12). Risedronat postmenopozal osteoporozlu kadinlarda vertebra ve vertebra disi kirik riskini azaltmaktadir (13,14). Alendronatin da vertebra ve vertebra disi kirik riskini azaltmada etkili oldugu belirtilmistir (15-17). Antirezorptif ilaçlarla yapilan tedaviler sonucunda kirik riskindeki azalma Cummings ve arkadaslarina göre kismen saglanabilmektedir. Spesifik olarak omurga KMY’sindeki her % 1’lik iyilesme için kirigin rölatif riski % 0.3 azalmaktadir (18).Çalismamizda risk faktörlerinin esit olarak dagildigini düsündügümüz, antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayan iki grup arasinda vertebra disi kirik olusumu açisindan fark olup olmadigini arastirdik.
BULGULAR
Çalismaya katilan olgularin demografik özellikleri tablo 1’de görülmektedir. Bütün laboratuvar parametrelerinde (eritrosit sedimantasyon hizi, hemoglobin, hematokrit, kreatinin, albümin, alkalen fosfataz, parathormon, kalsiyum, fosfat, açlik kan sekeri, kolesterol, trigliserit, yüksek dansiteli lipoprotein, düsük dansiteli lipoprotein, östrojen) her iki grup arasinda anlamli fark saptanmadi (5).Her iki grup arasinda beslenme özellikleri (süt-yogurt-peynir-sebze-protein-kirmizi et tüketimi) ve aliskanliklari (kahve-sigara-alkol) bakimindan bir fark yoktu (5). Ayrica giyim tarzi, yasam biçimi (sedanter-aktif), egzersiz aliskanligi ve eslik eden hastalik bakimindan her iki grup benzer özelliklere sahipti (5).Çalismada antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayan her iki grubun dört bölgeden elde edilmis kemik dansitometresi t skoru degerleri tablo 2’de verilmistir. Femur boynu t skorlari disinda tüm bölgelerde antirezorptif tedavi kullanmayan grup lehine istatistiksel olarak anlamlilik içeren düsük degerler saptandi.Antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayan her iki grupta kirik olusan bölgelerin dagilimi tablo 3’te verilmistir.
TARTISMA
Doruk kemik kütlesine 30’lu yaslarda erisen insanlarin, kemik döngüsü genetik, beslenme aliskanliklari, yasam tarzi, geçirilmis hastaliklar, kullandiklari ilaçlar ve mevcut hastaliklarindan etkilenir (12,13,14,15,16,17,18,19). Osteoporoz konusunda kadinlar erkeklere göre daha büyük risk faktörlerine sahiptir. Erken menopoz, postmenopozal dönem, total histerektomi ve ooferektomi geçirmeleri bunlarin basinda gelir. Sigara, alkol, kahve tüketimi, agirlikli olarak proteinden zengin beslenme, sedanter yasam sekli gibi faktörler her iki cinsi etkilemekte ve osteoporoz olusumuna yol açabilmektedir (20-23). Ek olarak beslenme aliskanliklari, giyim tarzi ve osteoporoz bilincinin egitim düzeyi ile iliskili oldugu bildirilmektedir (24). Minör faktörler olarak adlandirilan bu risk faktörleri açisindan retrospektif olarak yapilan çalismamizda guruplar arasi anlamli fark olmadigini gördük. Ayrica her iki grubun laboratuar bulgulari arasinda anlamli fark yoktu.Kalça fraktürü yüksek morbidite ve mortalite ile iliskilidir (25). Hatta mortalite oranlarinda 6-9 kat artis söz konusudur (26). Ayni zamanda kalça fraktürlerinin, hastanede sagaltim ve rehabilitasyon maliyetlerinin yüksek olmasindan dolayi sosyoekonomik etkileri vardir (25,26,27). Haentjens, her iki cinsiyette kalça kirik riskinde yas ile kesin birliktelik gösteren artis oldugunu bildirmistir (28).Kirik oranlarinda azalma osteoporozda en fazla önem tasiyan klinik son noktadir (18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,28,29). Çalismamizda her iki grupta osteoporoz ile ilgili mevcut risk faktörleri açisindan esdeger olan ve antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayan iki grup olusturulduktan sonra gruplar arasinda kirik olusumu açisindan belirgin bir farklilik oldugu izlendi. Ölçülen t skor degerleri göz önüne alindiginda lomber, trokanter ve Ward’s üçgeni degerleri antirezorptif tedavi kullanmayan grupta belirgin olarak düsük saptandi. En az bir yil aledronat tedavisi sonrasi vertebral olmayan kiriklarda belirgin azalma saptandigi bildirilmistir (11). Papapoulos 2004 yilinda yayinlanan meta-analizinde alendronat tedavisinin postmenopozal osteoporozda kalça kirigi insidansinda anlamli azalma yaptigini belirtmistir (30). Ayni yöndeki veriler risedronat içinde bildirilmektedir (31). Çalismamizda femur boyun t skorlari arasinda her iki grup arasinda fark olmamakla beraber trokanter t skorlari antirezorptif tedavi kullanmayan grupta belirgin olarak düsük saptanmistir.Kiriga yol açan mekanizmalari daha iyi anlamak, tedavi stratejileri düzenlemek için riskli hastalarin tanimlanmasi hayati önem tasimaktadir. Albrand’in yaptigi OFELY çalismasinda saglikli postmenopozal kadinlarda osteoporoz ile iliskili kiriklarin belirteçlerini saptamak amaci ile hastalarinin sosyal ve mesleki durumlari, yeni ve eski tibbi öyküleri, ilaç kullanimlari, HRT, kalsiyum ve vitamin D tedavileri, alkol ve kafein tüketimi, sigara kullanimi, kalsiyumdan zengin beslenme durumlari, fiziksel aktivite, gebelik-dogurganlik özellikleri, anne sütü ile beslenme süreleri, menopoz yasi, menopoz süresi ve ailede kirik öyküsü (el bilegi, humerus, vertebra ve kalça) gibi parametreleri degerlendirmistir. Alkol, kahve, çay tüketimi, sigara içiciligi ve son 12 ay içindeki düsme olaylari kaydedilmistir (20,21,22). Çalismamizi olusturan her iki grup arasinda yukarida tanimlanmis risk faktörleri açisindan anlamli farklilik saptanmadi. Gruplar arasinda temel fark 1. grubun 3-5 yil süreli antirezorptif tedavi almasidir. Antirezorptif tedavi kullanan ve kullanmayanlarda kemik dansitometri degerleri ile kirik olusumu arasindaki iliskiyi saptama amaciyla yaptigimiz çalisma, antirezorptif tedavi kullaniminin kirik olusumunu önledigini göstermektedir.