ÖZET
Amaç:
İnsan bağışıklık yetmezlik virüsü (HIV) pozitif hastalarda osteopeni ve osteoporoz sık karşılaşılan bir komorbiditedir. Biz bu çalışmamızda HIV pozitif erkek hastalarda düşük kemik mineral yoğunluğu prevelansını saptamayı ve CD4+ T hücre düzeyini kullanarak, kemik mineral yoğunluğu ile hastalık aktivitesi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem:
Polikliniğimize 2016-2019 yılları arasında başvurmuş olan 18-50 yaş arası 50 HIV pozitif erkek hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların dual enerji X-ışını absorpsiyometri ölçümlerindeki kemik mineral yoğunlukları ve CD4+ T hücre sayıları retrospektif olarak tarandı.
Bulgular:
Hastaların 19’unda (%38) osteoporoz ve 16’sında (%32) osteopeni olmak üzere toplam 35’inde (%70) kemik mineral yoğunluğunda azalma tespit edilmiştir. Hastaların CD4+ T hücre sayısı ile kemik mineral yoğunluk değerleri arasındaki korelasyon incelenmiş, anlamlı korelasyon saptanmamıştır (p>0,05).
Sonuç:
HIV pozitif erkek hastalarda, kemik mineral yoğunluğundaki azalma prevelansı oldukça sık bir problem olmakla beraber, etiyolojisini sadece hastalığın kendisine veya viral yüke bağlamak mümkün görünmemektedir. Antiretroviral tedavilere naif daha fazla sayıda hasta ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Giriş
Son dekadlarda insan bağışıklık yetmezlik virüsü (Human immunodeficiency virus-HIV) ile enfekte bireylerin beklenen yaşam süreleri, antiretroviral tedavilerin (ART) gelişimi ile birlikte anlamlı düzeyde uzamıştır. Beklenen yaşam sürelerinde uzama bazı komplikasyonların artışını da beraberinde getirmiştir. Düşük kemik mineral yoğunluğu bu hastalarda sık karşılaşılan komplikasyonlardan biridir (1,2). Genel popülasyonla karşılaştırıldığında HIV pozitif bireylerde osteoporoz ve osteopeni riskinin sırasıyla 3,7 ve 6,4 kat artmış olduğu bildirilmiştir (3).
HIV ile enfekte bireylerdeki osteopeni veya osteoporozun etiyolojisinde yaşam sürelerindeki uzama ile beraber sistemik enflamasyon, viral yük ve antiretrovirallerin kemik mineral yoğunluğu üzerindeki negatif etkileri sorumlu tutulan ana faktörlerdir. Ayrıca HIV pozitif bireylerde daha sık rastlanan sedanter yaşam, düşük vücut kitle indeksi, malnütrisyon, keyif verici madde bağımlılığı ve yetersiz kalsiyum ve vitamin D alımı gibi risk faktörleri de daha sık görülebilmektedir (4-6). Son yıllarda yapılan çalışmalarda sıklıkla antiretroviral ajanların kemik mineral yoğunluğu üzerindeki etkileri araştırılmış; tenofovir ve efavirenz en riskli ajanlar olarak bildirilmişlerdir (7-9). Öte yandan kronik immün aktivasyon ve enflamatuvar sitokinlerin artışı HIV pozitif bireylerde kemik mineral yoğunluğundaki azalmada rol oynayabilmektedir (10). Tümör nekroz faktör ve interlökin-6 gibi pro-enflamatuvar sitokinlerin artışı osteoklastik aktiviteyi stimüle edebilmektedir (11). ART’ye rağmen persistan sitokin disfonksiyonunun kronikleşmiş HIV enfeksiyonunda devam eden demineralizasyonu açıklayabileceği düşünülmektedir (12).
Biz çalışmamızda hastalık aktivasyon belirteçlerinden CD4+ T hücre düzeyini kullanarak, kemik mineral yoğunluğu ile hastalık aktivitesi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Mevcut literatür daha çok yaş ve cinsiyet açısından heterojen grupları içerdiğinden 50 yaş altı erkek hastaları çalışmaya dahil ettik.
Gereç ve Yöntem
Ocak 2016 ve Şubat 2019 tarihleri arasında polikliniğimize başvuran 18-50 yaş arası 50 HIV pozitif erkek hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların onamları alındı. Sekonder osteoporoz nedenlerine (hipotiroidizm, hipertiroidizm, hiperparatiroidizm, hipogonadizmi diabetes mellitus…) sahip olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların ilk başvurularındaki çift enerjili X-ışını absorbsiyometri (dual energy X-ray absoptiometry-DEXA) ölçümlerindeki kemik mineral yoğunlukları ve CD4+ T hücre sayıları retrospektif olarak tarandı. Hastalar CD4+ T hücre sayısı 500/mm3 ve daha fazla olan hastalar (n=28) ile daha az olan (n=22) hastalar olmak üzere iki gruba ayrıldı (13). Antiretroviral naif hastalar ile tedavinin ilk 6 ayında olan hastalar çalışmaya dahil edildi.
Her gruptaki osteopeni ve osteoporoz prevelansları belirlenerek gruplar arasında karşılaştırıldı. Uluslararası Klinik Dansitometri Derneği’nin (International Society of Clinical Densitometry-ISCD) 50 yaş altı erkeklerde kullanılmasını önerdiği üzere Z skoru -1 ile -2 arasında olan hastalar osteopenik, Z skoru -2 ve daha altında olan hastalar osteoporotik olarak tanımlandı (14).
İstatistiksel Analiz
Çalışmada tanımlayıcı veriler kategorik verilerde n, % değerleri, sürekli verilerde ise ortalama ± standart sapma ve minimum-maksimum değerleri ile gösterilmiştir. Kategorik verilerin karşılaştırılmasında ki-kare testi ve Fisher Exact testi kullanılmıştır. Ölçümsel veriler normal dağılım varsayımı için Kolmogorov-Smirnov testleri ile sınanmıştır. Ölçümsel verinin korelasyonun incelenmesinde Spearman korelasyon analizi kullanılmıştır. Tüm analizlerde istatistiksel anlamlılık için p<0,05 kabul edilmiştir. Analizler IBM © SPSS programı 20 sürümü ile gerçekleştirilmiştir.
Bulgular
Hastaların yaş ortalaması 39,7±10,9 yıl, vücut kitle indeksi ortalama 23,8±2,8 kg/m2 olarak tespit edilmiştir. Hastaların 19’unda (38%) osteoporoz ve 16’sında (32%) osteopeni olmak üzere toplam 35’inde (70%) kemik mineral yoğunluğunda azalma tespit edilmiştir.
Hastaların CD4+ T hücre sayısı ile kemik mineral yoğunluk değerleri arasındaki korelasyon incelenmiş, anlamlı korelasyon saptanmamıştır (p>0,05) (Tablo 1).
Hastaların CD4+ T hücre sayıları 500’ün altı ve üstü olarak gruplanmıştır. Subgrup analizlerde de CD4+ T hücre sayısı ile kemik mineral yoğunluk değerleri arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır (p>0,05).
Hastaların CD4+ T hücre düzeyleri ile Z skorları karşılaştırılmış, anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05) (Tablo 2).
Tartışma
HIV pozitif erkek hastalarda osteopeni ve osteoporoz sıklığını incelediğimiz bu çalışmada, toplam 35 hastada (%70) kemik mineral yoğunluğunda azalma tespit edilmiştir. Bu durum kadın cinsiyetin ve 50 yaş üstü erkek hastaların dahil edildiği diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir (7). Güncel rehberlerde HIV pozitif hastaların DEXA ile takip edilmesi ve tedavi önerileri daha çok 50 yaş üstü erkek ve postmenopozal kadınları kapsamakta iken çalışmamızda 50 yaş altı erkek hastalarda da, yüksek oranda kemik mineral yoğunluğunda azalma olduğunu saptadık (15,16).
Çalışmamızda hastaların CD4+ T hücre düzeyleri ile kemik mineral yoğunlukları arasında bir korelasyon saptanmamıştır (p>0,05). CD4+ T hücre sayıları 500’ün altında olan hastaların %68’inde kemik mineral yoğunluğunda azalma görülürken, CD4+ T hücre sayıları 500’ün üstü olan hastaların %71’inde kemik mineral yoğunluğunda azalma görülmüştür. Bu sonuç ART’nin erken dönemindeki hastalarda CD4+ T hücre sayılarındaki hızlı düzelmeye bağlı olabilir. Bu konuda ART’ye naif daha fazla sayıda hasta ile yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Hem ART alan hem de naif hastaların dahil edildiği güncel bir çalışmada CD4+ T hücre sayısı ile L1-L4 lomber vertebra kemik mineral yoğunluğu arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır (17). Bizim çalışmamızda da lomber bölgedeki kemik mineral yoğunluğundaki azalma (%70) total femur (%44) ve femur boyun (%46) bölgelerine göre daha fazla görülmüştür. Yong ve ark.’larının (18) yaptığı bir çalışmada, CD4+ T hücre seviyesi düşük olan hastalarda frajilite kırıklarının sıklığının arttığı tespit edilmiştir. HIV pozitif kadın hastaların da dahil edildiği bu çalışmada ART süresi ile frajilite kırıklarının sıklığı arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Kronik immün aktivasyon ve proenflamatuvar sitokinlerin artışı HIV pozitif bireylerde, kemik mineral yoğunluğundaki azalmada rol oynayabilmektedir (10). In vitro çalışmalarda HIV gp120 proteininin osteoblast fonksiyonları üzerine inhibitör etkisi olduğu ve kemiğe spesifik “runt bağımlı transkripsiyon faktörü-2”nin ekspresyonunu azalttığı gösterilmiştir (19). Shaiykova ve ark.’nın (20) yaptığı güncel bir çalışmada ise bizim çalışmamıza benzer şeklide, hastalık aktivitesi baskılanmış olgularda yüksek oranda düşük kemik mineral yoğunluğu saptanmıştır. Bu durum HIV pozitif bireylerdeki düşük kemik mineral yoğunluğunu tek bir nedene bağlamanın mümkün olmadığı görüşünü desteklemektedir.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda ART’de kullanılan proteaz inhibitörlerinin kemik mineral yoğunluğu üzerindeki etkileri araştırılmış; tenofovir ve efavirenz en riskli ajanlar olarak bildirilmişlerdir (7-9). Aukrust ve ark.’nın (11) yaptığı bir çalışmada ART alan hastalarda osteokalsin düzeyinin arttığı ve proenflamatuvar sitokin düzeylerinin azaldığı gösterilmiştir. Tedavinin viral yük, CD4+ T hücre seviyeleri ve TNF bileşenleri üzerindeki etkisi ile ilişkili şekilde serum osteolkalsin seviyelerinde artış olduğu görülmüştür. Ayrıca hem kemik yıkımının hem de yapımının eş zamanlı arttığını destekleyecek şekilde osteokalsin ve C-telopeptid düzeylerinde korele bir artış gözlenmiştir. Viral yükü baskılamada etkinlikleri kanıtlanmış olan bu ajanların hem direkt hem de renal fosfat kaybını artırarak ayrıca D vitamini metabolizmasını bozarak indirekt etkilerle kemik mineral yoğunluğunda azalmaya yol açtığı bilinmektedir (21-24). Özellikle ART süresinin ilk 3 yılında bu riskin daha fazla olduğu bildirilmiştir (20).
Çalışma Kısıtlılıkları
Çalışmamızın retrospektif özellikte olması ve hasta sayısının 50 ile sınırlı olması, çalışmamızın kısıtlılıklarındandır. ART’nin etkisini gözlemlemek açısından uzun takip süreli, daha geniş hasta gruplarında yapılmış çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sonuç
Elli yaş altı HIV pozitif erkek hastalarda, kemik mineral yoğunluğundaki azalma, prevelansı oldukça sık bir problem olmakla beraber; etiyolojisini sadece hastalığın kendisine, viral yüke ya da ART’ye bağlamak mümkün görünmemektedir. Morbidite ve hatta mortalite riski olan osteoporotik kırıkları önlemek için HIV pozitif hastaların kemik mineral yoğunluklarının yakın takibi ve tedavisi önem arz etmektedir.